Nevruz inancı ve doğanın uyanışı
2023-03-20 19:37
Nev-rûz Farsça bir sözcük olup, yeni-gün anlamına gelir. Ne ki sözcük başlangıçtaki bu anlamıyla kalmamış, zamanla ve işlevlerine uygun olarak yeni-yıl. yeni-yıl’ın ilk günü, baharın gelişi ve doğanın canlanışı gibi anlamlar kazanmıştır.
Orta Asya’dan Balkanlara kadar çok geniş bir bölgede yerel renk ve inançlarla kutlanan Nevruz, her ulusun kendi kültür ve inanç değerleriyle özdeşleştirip sembolleştirdiği, özü itibariyle baharın gelişinin kutlandığı, coşkuyla karşılandığı bir gündür. Nev(yeni) ve ruz (gün) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen ve “Yenigün” anlamını taşıyan Nevruz, birçok halk ve topluluk tarafından günümüzde de kutlanmaya devam ediyor.
Tarihte ilk kez Pers kaynaklarında yazılı olarak rastlanan Nevruz, bulunduğu coğrafyadaki egemen kültürün yüklediği anlama göre milli kültürlerin veya inançların bir sembolü haline gelmiştir.
Kimi topluluklar, Nevruz’u Allah’ın dünyayı yarattığı gün, kimileri Nuh Peygamber’in yere ilk ayak bastığı gün, kimileri ise ilk insanın yaratıldığı gün olarak değerlendirirken, bazı topluluklar ise geceyle gündüzün eşitlendiği bugünü, baharın müjdesi olarak kabul ediyor.
Uygarlıklarda Nevruz Kültürü
Nevruz Türk kültüründe; Ergenekon’da demirden dağı eritip çıkmalarını, baharın gelişini, doğanın uyanışını temsil ederken, İran kültüründe yılın ilk günü olarak kutlanır. Bahailer ise Nevruz’u sadece baharın başlangıcı olarak değil, aynı zamanda tutmuş oldukları 19 günlük orucun bitmesinin de bayramı olarak kutlarlar. Kürtlerde Nevruz; kadınların renkli elbiseler giyerek ışıltılı pullarla süslenmiş başlıklar giydiği ve büyük bir ateşin etrafında oyunlar oynanarak ve ateş üstünden atlayarak kutlanan bir bayram olarak kutlanır.
Azerbaycan’da ise, çeşitli renklere boyanmış yumurtalar paylaşılır, Nevruz törenleri ve eğlenceleri düzenlerler.
Alevi- Bektaşi inancında da Nevruz; Hz. Ali’nin doğum günü ve VELÂYET aldığı gün olarak bilinir, aynı zamanda Hz. Ali ve Hz. Fatma’nın evlendikleri gün olarak kabul edilir. Nevruz’da Aleviler “Nevruz Cemleri” düzenler, kurbanlar kesilir ve lokmalar paylaşılır. Aşıklar “NEVRUZÎYE” denilen deyişler okurlar.
İmam Ali ve Nevrûz:
Hz. Ali’nin 598’in 21 Mart’ında Nevrûz günü doğmuş olması ya da doğumunun bu güne rastlamış olması, son derece büyük bir anlam taşır. Hz. Ali gibi sayısız üstün meziyetlere sahip olan bir önderin, Nevrûz gibi her bakımdan oldukça anlamlı bir günde doğmuş olması, hem Nevrûz’un değerini yücelterek onun daha geniş bir kesimce benimsenmesini sağlamış, hem onun kişiliğinin anlamını ve gizini daha da derinleştirmiştir.
Ali ve evlatlarının, Emeviler’in, zamanın Arap töre ve geleneklerini İslam’a egemen kılma gayretlerine, müslümanları Arap ve Mevali biçiminde bölme çabalarına, çeşitli haksız uygulamalarına cesurca karşı çıkmaları, Arap olmayan halklar arasında saygınlığının artmasına neden oldu. İran, Uzak-Doğu, Mezopotamya, Küçük-Asya vb. memleketlerin Arap-olmayan halkları tarafından sempatiyle karşılandı. Nitekim Ehl-i Beyt, Araplar içinde barınma olanağı bulamadığı için, kurtuluşu ancak adı geçen halklar arasında buldu. Bunlar ağırlıkla Ali ve Ehl-i Beyt’in temsil ettiği tarafı benimseyip Şia-i Ali saflarına katıldılar.
Bu olgu Aleviliğe, Ali taraftarlığı’na duyulan ilginin genişlemesiyle kalmadı; onun içerikçe renklenip güçlenmesine de yol açtı. Sadece Kuran’a ve onun buyruklarına dayanarak, toplumsal yaşamı tüm yönleriyle ayakta tutup yönlendirmek güçtü. Toplumun sahip olduğu eski töre ve geleneklerden de yararlanılmalıydı. Emeviler, söz konusu alandaki ihtiyacı, Arap töresini egemen kılarak gidermeyi yeğlemişti. Bununsa diğer halklarca, özellikle de Arap-soylu olmayan ve de Mevali diye adlandırılıp horlananlarca kabul edilmesi pek mümkün değildi. Ali ve Ehlibeyt’in, biçime takılıp kalmak yerine, işin özüne, hakikate ve insani olana değer vermeleri, Mevali halkları her bakımdan rahatlatıyordu. İyi ve güzel olan, akla ve mantığa uyan, insanın yararına olan her ne varsa, tümüne kapılar açık tutuldu. Mevali halkların Şia-i Ali saflarına gelişleriyle, eski inanç ve kültürlerin insancıl gelenek ve görenekleri, düşünsel ve felsefi yaklaşımları bir kısmıda beraberlerinde geldi. Böylece Şia-i Ali hattı, değişik inanç ve kültür sistemleri arasında gerçekleşen büyük bir kaynaşmaya sahne oldu. Yeni ve ileri bir anlayışın, hoşgörünün, barış, sevgi ve dostluğun yolu daha da genişleyip güzelleşti. Geniş bir alanda, değişik inanç ve kültür sistemlerinin etkileşimi temelinde, eşine rastlanması güç, büyük ve yeni bir sentez gerçekleşti. İş bu kadarla da kalmadı, Alevilik de Aleviler de başlangıçta ve İslam dini kapsamında ortaya çıkan durumdan çok daha ileri, karmaşık ve farklı bir anlayış düzeyine ulaştılar. Ali adıyla başlayan bu inanç ve kültür sistemi, olduğu yerde kalmadığı gibi, onu tarihin akışına uyarlayarak, gelişip ilerlemenin yolunu açtı. İnanç sistemi ile sosyal ve siyasal mücadelesini birleştirerek, değişime ve gelişmeye açık bir yapılanmayı gerçekleştirdi. Engin hoşgörü ve evrensel değerler, işte bu zemin üzerinde ve belirtilen tarihsel koşullar ortamında oluştu denilebilir. Nevrûz ve onun gibi daha pek çok değer, Alevilik’te yer buldu, onu renklendirip zenginleştirdiler.
Nevruz, ister dini ritüele, isterse din dışı bir ritüele dayansın takvime bağlı bir kültür veya folklor olayı olarak toplumları belli değerler üzerinde birleştirmeyi başarmıştır. Gece ile gündüzün eşitlendiği 21 Mart’ta havaların ısınmaya başlamasıyla birlikte, karların erimeye, ağaçların çiçeklenmeye, toprağın yeşermeye, göçmen kuşların yuvalarına dönmeye başlaması tüm canlılar için uyanış, diriliş ve yaratılış günü olarak inanç ve kültürlerdeki yerini korumaya devam ediyor. Tüm bu anlayış ve inançla Nevruz Bayramı’mız kutlu olsun.
Share This