Ancak burada Hz. İmam Hüseyin’in bacısı, Şah-ı Velayet İmam Ali’nin kızı Hz. Zeyneb-i Kübra’nın Kerbela faciası sırasında ve daha sonraki esaret sırasında yüklendiği rol ve göstermiş olduğu fedakarlık, hiçbir zaman akıllardan çıkmamalıdır.
Ancak Zeynel Abidin’in yüklendiği görev daha başkaydı. Hz. İmam Hüseyin’in başlatmış olduğu bu kıyamı O, keremler sahibi Yüce Tanrı planladığı için, hikmetinin gereği olarak; bu facianın çeşitli kesitlerinde özel bir görev yüklenmek üzere belli kimseleri seçmişti. Seçilen bu kimselerden birisi de İmam Zeynel Abidin idi.
Kerbela faciası sırasında kendisine şahadet izni verilmeyen Zeynel Abidin, ilâhi hikmet gereği, bu facia esnasında hastalandı ki, şahadet kalemiyle değil, esaret kalemiyle tarihe geçmiş oldu ve böylece Kerbela faciasının ikinci bölümünde yer aldı.
İmam Zeynel Abidin, Kerbela faciasından sonra 37 yıllık zaman içerisinde hem İslam ümmetinin imamet önderliğini yürüttü. Ayrıca Kerbela faciasından sonra; bu olayı yanlış mecralara sürüklemeye çalışan ve bunu bir hilafet meselesiymiş gibi göstermeye çalışan kimselere mücadele etti.
Zeynel Abidin, Kerbela olayını eleştirenlere karşı en aydınlatıcı açıklamaları yaptı ve Ümeyye oğullarının gerçek yüzlerini, tüm âleme göstermiş oldu. Böylece Yezid ve yandaşlarının yaptıkları bu zulmün, tarihe kanlı bir sayfa olarak geçmesini sağlamış oldu.
İmam Zeynel Abidin, esaret döneminin en canlı tanıklarından birisi olmak hasebiyle, uyumuş ve gaflete dalmış olan düşünceleri uyandırdı. Böylece sözde inanmış görünen Ümeyye oğullarının ve Emevi zalimlerinin çirkin yüzlerindeki maskelerini düşürdü. Onların alçak ve iğrenç yanlarını tüm cihana göstermiş oldu.
Hz. Zeynel Abidin’in hiç ara vermeden yaptığı bu açıklamalar, halkın kalp, göz ve kulaklarını örten cehalet ve gaflet perdesini kaldırdı; onların Kerbela kıyamının iç yüzünü göstermesini sağladı.
Zeynel Abidin, bu hareketleriyle, az öncesine kadar yaptıkları cinayetleriyle övünen ve bunu bir zafermiş gibi göstermeye çalışan Yezid ve yandaşlarını, yaptıklarına pişman etmişti.