Aleviler Neden Ramazan’da Oruç Tutmazlar?
2024-03-19 14:36
Hıdır Abdal Ocağı dedelerinden Hünkar Uğurlu Alevi inancı ve geleneğiyle ilgili yazılarına www.alevilik.net'te yazmaya başladı.
İlk yazısında Aleviler Neden Ramazan’da Oruç Tutmazlar?'ı yazdı;
Bu yazımız insanların birbirlerini daha iyi tanımasına ve birbirlerini anlamasına vesile olunması için kaleme alınmıştır. Yüce Allah’ın insanlara bahşettiği akılla ancak toplum refahını yakalayabileceğimizi unutmamamız gerekmektedir. Aleviler herkesin ibadetine hep saygı duymuşlardır. Ancak bu saygının karşılığını çoğu kez bulamamışlardır.
Aleviler yüzyıllardır Ramazan’da oruç tutmamış bunun yerine Muharrem Orucu ve Hızır Oruçları bundan ayrı olarak 48 Perşembe dediğimiz kişisel tercih olarak tutulan oruçları tutmuşlardır. Oruç nefsi terbiye etmek ve ruhu olgunlaştırma çabasından başka bir şey değildir.
Nitekim Aleviler Muharrem orucu tutarak akli bir yolla yine Allah’ın razılığını kazanmak Ehli Beyt nezdinde tüm dünyada ki mazlum, Hakk’tan yana insanları düşünerek de matem tutmuş olmaktadırlar.
Pir Sultan Abdal’ın, Virani’nin, Kul Himmet’in ve daha yüzlerce ozanın deyişlerinin hiçbirisinde Ramazan orucu ile ilgili (hatta dolaylı yoldan) ifadelere rastlanılmaz.
Ramazan orucu Kur’an-ı Azimüşşan’da
Bakara: 183-184-185 inci ayetlerde geçmektedir. Bu ifadelere dokunmadan Türkçe’ye çevirelim…
183. ayette; sizden öncekilerin tuttuğu oruç, Muharrem’dir.
184. sayılı günler / madudat sözcüğü. (Gün sayısı olarak zorlama yoktur)
185. Femen: Her kim… Şehide: Tanık oldu, gördü… Minkum: Sizden biri… Eş- Şehra: O Aya / Dolunaya… Felyesumhu: Onda oruç tutsun
Sizden her kim Ramazan Ayında ki dolunayı görürse onda oruçlu geçirsin. Dolunayın görünümü en az 3 en fazla 10 gündür. Görüldüğü gibi Kur’an’da gün sayısı net olarak ifade edilmemiştir. Dolunay bazı günlerde doğal şartlarda görünememesinden dolayı yaklaşık 29 gün oruç tutulmaktadır…
Şehr-u Ramazan ifadesi bilindiği gibi ”RAMAZAN DOLUNAYI” demektir…
Kur’an-ı Kerim net biçimde Ramazan Ayı’nın tümünü oruçlu geçirin demediği hâlde Sünni ulemalar bunu yaklaşık 1 aya çıkarmışlardır. Demek ki geleneksel, coğrafi, tarihsel vs. koşullar inancı tümüyle etkilemektedir…
Allah bizden nefse eziyet değil, nefsi terbiye etmemizi istemiştir. Oruç tutmak kişisel bir tercihtir. Ancak böyle olmadığı halde, farklı yöntemlerle halkı uyutan tv kanalları, Diyanet İşleri ve bazı akademisyenlere, menfaat çıkarlarına göre yorumlayanlara asla saygı duymuyoruz.
İşin bir başka boyutu; Peygamberimiz 63 yıl yaşadı. 54-55 yaşında Mekke’den Medine’ye hicret etti.
Bakara Suresi hicretten sonra gelen ayettir.
Öyleyse Peygamber 8 sene mi oruç tuttu?
Peki bundan önce hangi orucu tutuyordu?
Şüphesiz Muharrem Orucu tutuyordu…
Bazı yörelerimizde Aleviler, Ramazan Ayı’nda ki bu üç günü oruç tutarak geçirmektedirler. Bu oruç Kur’an-ı Kerim’in indirilişinden dolayı (yani vurgu Kuran’adır) tutulan oruçtur. Hakka bir şükür olarak tutulur… Ancak bunun da tüm yöreleri kapsamadığını belirtmek gerekir. Bu da tamamen kişisel bir tercihtir.
Ancak tarihte maalesef acı olaylar yaşanmıştır.
Türklerin İslamlaşma sürecinde özellikle Haccac ve Kuteybe orduları büyük kıyımlar yapmışlardır. 8. ve 9. Yüzyıllarda bu Emevi mezalimine karşı reaksiyon göstermişlerdir. O dönemde Emevi Camilerinde İmam Ali ve soyuna hakaret ve küfür edilmesi dahi Türkler tarafından biliniyordu. Bu Türklerin ekseriyeti konargöçer idi. Camilere gitmememesi Ramazan’ ı tutmaması (ki O sebepten oruç ile matemi birleştirmişlerdir) ta o dönemlerde başlamaktadır.
Anadolu ise yine bu konar göçer Türkmenlere yapılan eziyet, işkence ve sürgünler malumdur. Kuran da ‘’Oruç tutamadığı günlerde (yolculuk, sağlık durumu, vs.) başka günlerde tutsun ifadesini de baz alarak Muharrem ve Hızır aylarında tutmaya başlamışlardır.
Yine Sultanahmet’te sırf Ramazan’da oruç tutmadıkları için yüzlerce Bektaşi babası asılmıştır. Pir Sultan Abdal’ın idam edilmesinin gerekçelerinden biriside ”Ramazan’da oruç tutmamasıydı”. Çünkü Pir Sultan Abdal yüzlerce deyişinde matem (muharrem) orucuna gönderme yapmıştır. Yine İstanbul Belgrat ormanlarında 2. Mahmut döneminde on binlerce Alevi Kızılbaş yakılarak öldürülmüştür. Bu insanların tek suçu Camiye gitmemek, Ramazan’da oruç tutmamak, Sünni içtihatına göre namaz kılmamak, pirlerine ikrar vermekti…
Oruç tutmadığı için döverek, bıçaklanarak öldürülen yüzlerce insan vardır.
Aleviler özellikle Hz. Hüseyin ve yoldaşlarının acımasızca katledilişi ve Emevi saltanatının zulmü, gaddarlığı altında Emevi ve Arap geleneklerine reaksiyon göstermişlerdir. Emeviler Türkleri iki buçuk yüzyıl kadar emevileştirmek için uğraşmışlar ancak başaramamışlardır. Ne zaman Peygamber torunları Türklerle buluşmuş ve Türkler İslamiyet’in batıni/tasavvufi yorumunu Ehli Beyt evlatları ile sağlamışlarsa o zaman İslamiyet’e tabii olmuşlardır. Çünkü Türklerin düşünceleri Ehli Beyt evlatlarının düşünceleri ile bire bir örtüşüyordu. Türkler Peygamber soyuna büyük saygı gösterip onlara bağlanmışlardır. (Örneğin; Ebâ Müslüm Horasanî bununla aynı lakabı taşıyan 8. İmam Ali Rıza Şah-ı ”Horasan” gibi)
‘’Pir Sultan’ım konar göçer
Malını alana açar
Misafirler gelir geçer
Eylenipte kalan yoktur’’
Görüldüğü gibi konar göçer olmasını burada vurgulamıştır.Ve bu insanlar sırf bundan dolayı işkence gördüler ve katledildiler. Aleviler bu orucu tutmamasının sosyolojik olarak en büyük sebeplerinden biri budur. Tepki göstermek amaçlıdır.
Örneğin Emevi camilerinde 80 küsür yıl boyunca İmam Ali’ye ve Ehl-i Beyt’e küfür edilmesinden dolayı Camiye gitmemişlerdir. (Not; Peygamber zamanındaki mescitlerle günümüz camilerinin ilgisi yoktur).
Abdestimiz katlanmak
Namazımız sabretmek
Biz bir oruç tutarız
Ramazana benzemez
(Kul Nesimi)
Bir belgede şu ifadeler ne kadar da küstahça ve ne kadar da insanlık dışıdır…
İşte Alevilerin kanını içerek doymayan bir Şeyhülislam fetva örneği;
Ar, namus tanımazlar, bilmezler. Şeriata aykırı düşünce ve inanç içindedirler. Şeriatı küçümserler, Kur’an’ı istihfaf ederler. İlk üç halifenin halifeliğini inkâr ederler. Ebubekir, Ömer ve Osman’a söverler. Peygamberin eşi Ayşe’ye söverler.
Kafir ve ehl-i fesattırlar, dinden dönmüşlerdir.
Başlarına giydikleri, küfür (kafirlik) ve Kızılbaşlık işaretidir.
Hem dinsizdirler hem de sultana isyan ederler. Kadınlarının ve erkeklerinin nikahları batıl ve geçersizdir.
Bu nedenle çocuklarının her biri zina (veled-i zina ) çocuğudur.
Ehl – i din olan akrabalarından dolayı miras hakları yoktur.
Kestikleri hayvanlar murdardır, etleri yenmez.
Okla, köpekle, doğanla avladıkları dahi murdardır.
Topluca öldürülmeleri gerekir.
Onları öldürmek için yapılan savaş, en büyük, en kutsal savaştır.
Bu uğurda ölmek şehitliğin en ulusudur.
Tamamını öldürüp yok etmek Müslümanlar için farzdır.
Onlara eğilim duyanlar, onlara katılmak isteyip de yakalananlar ve onlara yardımcı olanlar, onlar gibi kafirdirler, öldürülmeleri vaciptir. Kızılbaşların malları, çocukları ve karıları Müslümanlar için helaldir, ganimettir. Kızılbaşların pişmanlıklarının, tövbelerinin, yalvarmalarının hiçbir değeri yoktur.
Öldürülmeleri vaciptir.
Hacı Bektaş Veli Ramazan’da oruç tutmamıştır.
12 Muharrem orucu tutup, 13. gün Aşure çorbasını kaynatmıştır.
Keza Kul Himmet, Karaca Ahmet Sultan, Kureyş Hazretleri, Baba Mansur Hazretleri, Üryan Hızır, Hubyar Sultan bu velilerin hiç birisi Ramazan’da oruç tutmamışlardır.
Konar göçer bir toplumun 29 gün oruç tutması mümkün değildir. Yaylalara çıkan, yürüyerek göç eden, çadırlarda yaşayanlar bu oruca katlanmaları mümkün değildir.
Yine Pir Sultan Abdal’ın asılma nedenleri Osmanlı belgelerine göre şu maddelerdir ;
Ali Haydar Avcı’nın, “ Osmanlı’nın Gizli Tarihinde Pir Sultan Abdal “ adlı çalışmasından yararlanarak Sünni İslam bilginlerince Pir Sultan hakkında verilen hükümleri içeren fetvaları özetle sunalım:
1- Pir Sultan, dinsiz, namaz kılmıyor ve oruç tutmuyor.
2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.
3- Müslümanlara ‘Yezit’ diyor ve şarap içiyor.
4- İslamiyet’in ilk üç halifesine sövüyor.
5- Cem Ayini gibi gizli toplantılar yapıyor.
6- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden bir devlet düşmanı.
7- Rafizi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.
8- Saz ve Çalgı çalıyor törenlerde semah dönerek oyun oynuyor.
9- Törenlerde ve dışarıda harem selamlık kuralına riayet etmiyor.
10- Mehdi-i Zaman (Zamanın Mehdisi) gelecek propagandası yapıyor…
Pir Sultan Abdal Müslümanlara değil, Yezid gibi yaşayanlara yezid diyordu. Hepimizin malumu Ramazan değil, Matem orucu tutuyordu. Ezilen ve işkence gören, sırf tutmadığı için öldürülen bir toplum tepkisini dile getiriyordu! Bu iftiralar yüzyıllar boyunca hep böyle gelmiştir. Kardeş kardeşe düşman edilmiştir. Alevi Sünni ayrımını yapan sürekli üst kademelerdeki şeyhülislam, halife, hoca namlı sahtekârlar olmuşlardır.
Tevella kılmışam Al-i Aliye
Teberra zümresini mervana yazdım
Kim kılmazsa teberra Mervan’a
Mervan’ın lanetini ol cana yazdım.
(Virani Baba)
Değişen koşullarla ibadet koşulları değişebilir fakat bu işlev özünü korumuştur.
Aleviler değişen koşullara göre oruçlarını bu şekilde tutmuşlardır. İslam’ın evrensel din olmasının yüceliği de buradan gelmektedir. Nitekim oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmayın diyen Kur’an daha sonra bu yaklaşımı helal kılmıştır (Bakara 187). Yine Kur’an’da hac bilinen aylardadır denmesine rağmen bugün Diyanet İşleri Başkanlığı Haccı birkaç güne sığdırmıştır…
Kur’an’da Hacca yorgun / bitkin develerle gelin denmesine rağmen acaba neden yabancı uçaklar eşliğinde gidilmektedir?
işte yüzyıllardır bir türlü anlaşılmamak istenen mesele bundan ibarettir. Yüce Allah her kim, hangi orucu nefsini adam etmek için, Allah rızası için tutuyorsa kabul eylesin. Oruç tutanlara saldırmak, onları incitmek, küçümsemenin günah olduğu gibi, oruç tutmayanları rahatsız etmek, dedikodu yapmak, iftira atmak hatta diri diri yakmaya dahi teşebbüs etmek (!) kadar sadist davranışlarda dinin özüne aykırı ve insanlık dışıdır. Toplumun kardeşçe yaşaması birbirine ancak saygı duymasından geçer.
Ramazan Ayı’nda maalesef yine bazı odakların Malatya’da Alevilerin evlerini taşladıkları hatta yakmaya dahi teşebbüs ettiklerine şahit oluyoruz. Gerçi yezid gibi yaşayanlara yezidlik yakışır. Ancak dualarında ”Hayat ve yaşantımızı Hüseyn-i hayat eyle diyen” Alevilere İmam Hüseyin gibi haksızlıklara boyun eğmemek yaraşır.
Lâik ve demokratik bir ülke olmamızın özlemiyle,
sözümüzü de şu mükemmel ayetle mimleyelim;
”Din de baskı, zorlama, tiksindirme yoktur”
(Kur’an-ı Kerim)
Share This